Sıklıkla tekrarlanan bu sözler George Orwell’ın kült kitabı, roman türüne farklı bir boyut katmış olan 1984 ‘e ait. Güncelliğini hiç yitirmeyeceğine inandığım, bizlere bir ikaz lambası olan bu kitap hakkında yorum yapmadan duramadım.
Öncelikle bu kitabın sivrilen özelliği günümüz dünyasının ve geleceğin en yalın gerçeklerini çarpıcı bir şekilde okuyucuyla buluşturması. Birçok yeni kavramla karşılaştığım bu kitap, çağa ayak uydurabilmiş ve uzun süre raflardan kalkmayacak bir eser.
“Parti’nin dünya görüşü, onu hiç anlamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (…) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.”
Çiftdüşün kavramı çıkıyor karşımıza. Çiftdüşünle zıtlıklar birbirini kovalıyor, bir çember halini alıyor. Örnek verecek olursak bir yolda giden bir arabanın videosu çekilir ve sonrasında bu çok hızlı bir şekilde oynatılır. Araba kendini kovalamaya başlar ve en sonunda yok olur. Çiftdüşünle de bu amaçlanıyor bana kalırsa. İnsanın bir gerçeğin ayırdında olurken aynı zamanda olmaması; bir şeye inandığı halde o şeyi inkar etmesi; ahlaka sahip çıktığını söylerken ahlakı yadsıması… vs. bu çelişkiler bir döngü içine giriyor ve düşüncenin, inancın, ahlakın yok olması; insanın kendi beyniyle bunları parçalaması , yok etmesi Parti’nin totaliter bir düzen kurmasında çok önemli bir adım haline geliyor. Böylece insanlar makineden çıkmış bir biçimde, hükümete sadık kalarak ona hizmet ediyorlar. Geçmiş değişmekle kalmıyor, sürekli olarak değişiyor. Örneğin Winston’ın onların düşmanının Avrasya olduğunu iddia etmesi fakat elinde hiçbir belge olmaması -Parti’nin bütün kanıtları yok etmesinden ötürü- bu yargıya bir örnektir.
Bindokuzyüzseksendört’te gerçeklik kavramının zamana bağlı değişimini gözlemliyoruz. Geçmişte olan bir olayın gerçekliği kolaylıkla insanların hafızalarında, düşüncelerinde değiştirilebiliyor. Böylelikle gerçeklik algısı çok kez çarpıtılıyor; insanın kendinden şüphe etmesine neden oluyor*( Bkz. sayfa 105)sonrasında ise kendinden şüphe eden insan tek sığınağı olan Parti’ye karşı bir sempati duymaya başlıyor ve ona bir nevi hipnotize olmuş biçimde tapıyor.
Yani gerçeklik denen şey sadece Parti’nin insanlara empoze ettiği bilgilerden ibaret diyebiliriz.
* Winston’ın ruh halini şu satırlardan anlayabiliriz: “Daha önce de pek çok kez olduğu gibi, yoksa ben deli miyim, sorusu geçti aklından.(…)şimdi de geçmişin değiştirilemeyeceğine inanmak delilik belirtisi olarak kabul ediliyordu. Bu inancı bir tek kendisi taşıyor olabilirdi ve eğer öyleyse, o zaman delinin tekiydi.”
Proleterya ise 2050 yılına gelene kadar yok edilmesi istenen; Eskisöylem’e ait bilgilere sahip olan- bu yüzden de Parti’ye karşı bir tehdittir- ezilen,burjuvalar tarafından sömürülen, kendine ait üretim araçları olmayan işçi sınıfına verilen addır.
“Yenisöylem’in tüm amacının, düşüncenin ufkunu daraltmak olduğunu anlamıyor musun? Sonunda düşüncesuçunu tam anlamıyla olanaksız kılacağız,çünkü onu dile getirecek tek bir sözcük bile kalmayacak. Gerek duyulabilecek her kavram, anlamı kesin olarak tanımlanmış, tüm yan anlamları yok edilmiş ve unutulmuş tek bir sözcükle dile getirilecek.” sayfa 77
Yenisöylemle birlikte tüm insanlar tek bir şekilde düşünecek, hayata Parti tarafından açılmış aynı pencereden sadece bir yere bakacaklardır. Böylece insanların robotlardan farkı kalmayacaktır. Hükümetin lehine olan bu durum insanların başkaldırmasını, aradadan sivrilenlerin çıkmasını önleyecek ve böylelikle kendilerine ülkeyi rahatlıkla yönetebilmek için uygun ortamı ayarlamış olacaklardır. Yenisöylem’le düşünce kavramı tamamen ortadan kalkacaktır ve insanlar Parti’ye bağlanacaktır. Bağlılık, düşünmemek demektir, düşünmeye gerek duymamak demektir. Bağlılık bilinçsizliktir.
Ayrıca cinsellik de kontrol altına alınmaya çalışılıyordu.
Parti’nin denetleyemediği, insanın doğasında olan çılgınca bir arzu, feveran Parti için çok büyük bir tehlike demekti. Aynı zamanda cinselliğin bastırılması isteriyi tetikliyordu, bu da Parti’nin lehineydi çünkü Büyük Birader’e tapınmaya ve savaş coşkusuna dönüştürülebiliyordu. Julia bağrını yırtarcasına bağırış çağırışların, bayrak sallamaların kaynağının ekşiyip bozulmuş cinsellik olduğunu düşünür.
Linki de burada:
https://tr.wikipedia.org/wiki/Bin_Dokuz_Yüz_Seksen_Dört
Tonight i will publish the english version. Stay tuned! All love. B
Takipte kalın! Teşekkürler. Sevgiler. B
Yorumlar
Yorum Gönder