Fight Club kapitalizmin belirlediği sınırlar içinde tutsak kalmış, yaşamını monoton bir şekilde devam ettirmeye çalışan insanın, kendisiyle savaşması ve kendini gerçekleştirmesini anlatır. İnsanoğlunun ev, araba, eşya, yiyecek, giyecek, sevgili ve sosyal aktiviteler konusunda sürekli bir “dayatma”ya maruz kalmasından bahseder. İnsan, ancak alter egosunu dinleyip, sınırların dışına çıkabildiğinde kendini gerçekleştirebilir.
Narrator'umuz bir masa başı çalışanıdır. İşi gereği geziler yapar, bu gezilerinde "tek kişilik süt", "tek kişilik zeytinyağı", tek kişilik şampuan", "tek kullanımlık arkadaşlara" dikkat çeker. İnsanları nasıl bireyselleştirmeye çalıştıklarının bir göstergesidir bu. Asla paylaşmayan, tek başına yaşayan insanları temsil eder. Tek kullanımlık arkadaşlıklardan bahsederken insanı insan yapan değerlerden bir bir vazgeçtiğimizi belirtir. Bir dosta gösterilen sadakat, sevme sevilme, uzun süreli arkadaşlıkların yerini yeni dünyayla birlikte tek günlük arkadaşlıklar almıştır. Anlatıcının Ikea'dan almak istediği mobilyalar, içtiği Starbucks kahvesi, giydiği CK t-shirtler, ayakkabılar ve daha bir çoğu… insanı stereotipleştirmeye yönelik hareketlerdir.
Etimolojik olarak stereos (katı) ve typos (nitelik, tip) sözcüklerinden oluşan stereotip terimi, ilk kez 'kafamızdaki imajlar'a işaret etmek üzere ortaya atılmıştır. Stereotip terimi, genel olarak diğer insanları içine yerleştirdiğimiz kategorileri ifade etmektedir. Bu çerçevede, stereotipler, diğer bir bireyi veya bireyler grubunu tanımlamak için kullandığımız basitleştirilmiş betimsel kategoriler olarak tanımlanabilir. Calvin Klein ayakkabı giyip son model spor arabasına binen insanlar bu sisteme bilinçsizce ayak uydururlar. Kapitalist sistemin çizdiği sınırlar içinde, duvarlarını yıkamayan insan bir kafeste gibidir. Seçenekleri başkaları tarafından belirlenmiştir, insanın özgür iradesi diye bir kavram kalmamıştır.
"Fight Club= Kendi benliğinle savaş"
Filmde anlam genellikle, sahne aralarındaki, replikler arasındaki ve fotoğraflar arasındaki alanlar, geçişler ve çarpışmalar yoluyla izleyiciye iletiliyor. Cümleler arasındaki boşluklar ya da filmdeki kesitler en az cümleler ve sahneler kadar anlam taşıyor. Burada da "Postmodern Film" terimi karşımıza çıkıyor. David Fincher, anlatımı toplum ve toplum içinde yer alan bireyi konu alarak sağlıyor.
Postmodernizm denince şizofrene ulaşılır. Şiddet, cinsellik ve hazdan örülü şizofren, postmodernizmin ve postmodern filmlerdeki karakterlerin genel bir silueti olarak karşımıza çıkmaktadır. Şizofren karakter konusunda Bağcı şunları söylemektedir:
“Postmodernistin şizofrenik bilincinde çokluk, ayrışıklık, parçalılık hâkimdir, nesnel gerçek diye bir şey yoktur; yalnızca öznel kuruntulardan ve takıntılardan pekinlikle bahsedebiliriz” (Bağcı,2011).
Şizofren karakterin algısıyla allak bullak olan nesnel gerçeklik, sınırsız arzu, cinsellik ve şiddet, postmodern filmlerin bir özelliği olarak karşımıza çıkmaktadır. Şizofren, postmodern bir şuur dışılıkla modern akılcılığın karşısında durmaktadır. Postmodern parçalılığı, belirsizliği ve gerçeğin gerçek olmayanla iç içe geçmesini sağlayan şizofren, postmodern algının kurgulanmasında öne çıkan araçlardan birisi olarak görülmektedir.
Narrator’umuz güçsüz bir erkektir ve güçsüz erkek postmodern filmlerde sıklıkla görülen bir tiplemedir. Güçsüz erkeğin kendi takıntılarını, duygusal çöküntülerini yatıştıracak bir dış kaynağa, fetiş bir nesneye ihtiyaç duyarlar. Bu bağlamda bir şizofren olan Narrator'umuzun yukarıdaki tanımlamaya uyan bir alt karakterini yaratmasından söz edebiliriz. Tyler Durden adlı karakter sonsuz, özgür ve başına buyruktur, arzusu sınırsızdır ve istediği her şeyi yapmak ister. Kurduğu Fight Club ile yıllardır bastırdığı vahşiliğini ve cinsel arzusunun ne kadar güçlü olduğunu görebiliriz. İd’yi zevk temelli bir istekler ve aşırı ısrarcı temel enerjinin çıkış noktası olarak tanımlayabiliriz. Temel ve en ilkel benliktir. Ana kaynağı cinsellik, açlık gibi ihtiyaçların en bencilce doyurulmasıdır. Kahramanımız id sini bastırmak için şiddete başvurur ve böylece kendini rahatlatır.
Postmodern olarak tanımlanan filmlerde görülen özelliklerden birisi de kurgunun hikâyenin ardışık düzenini parçalamak için kullanılmasıdır. Modern anlatının başlangıç, ilerleme ve son şeklinde kurguladığı hikâye postmodern öğeler taşıyan filmlerde anlamı zorlaştıracak bir parçalı anlatıyla verilmekte, hatta bazen birbiriyle ilişkisi olmayan parçalar film içerisinde yer almaktadır. Geçmişe ait olan bu günle birleşmekte zaman ve mekânın değişkenliğiyle tarihsellik ortadan kalkmaktadır.
Fight Club’ın jeneriği postmodern bir anlayışla video klip mantığıyla bilgisayar ortamında hazırlanmış bir beyin animasyonu şeklindedir. Kamera Narrator’ın (Edward Norton) beyninde dolaşarak onun kafasından dışarı çıkar, daha sonra ağzına silah doğrultulmuş Narrator ile kendisi tarafından tanıştırılırız. Filmin açılış sahnesi klasik anlatı sinemasının özelliklerinin tamamen dışında gözükmektedir ve tamamen postmodernist bir estetikte tasarlanmıştır.
Postmodernizmin sinemaya yansıyan özellikleri genel olarak şöyle sıralanmıştır: "Nostaljik; geçmişe duyulan tutucu özlem; geçmiş ve şimdi arasındaki sınırların silinmesiyle oluşan birleşme; gerçek ve onun yeniden sunumlarıyla ilgilenme; açık bir pornografi, cinsellik ve arzunun metalaşması..." (Büyükdüvenci ve Öztürk, 1997: 23) Bununla birlikte "vurgunun içerikten biçeme kayması, sinemada klasik gerçekçi anlatının yerine görüntüye kayan bir temsil sinemasının önem kazanması; zamanın sürekli bir şimdi içinde hapsolması, eril kültürel düşünceler dizisini somutlaştıran tüketim kültürü, endişeyle, yabancılaşmaya, öfkeyle ve başkalarından kopuşla biçimlenen yaşantıların sanatsal üretimlerde temsil edilmesi” (Karadoğan, 2005: 143)
Fight Club'da Narrator'umuzun alter egosu Tyler Durden karakteridir.
Alter ego ikinci bir benliktir. Bir insanın orjinal ve normal kişiliğinden farklıdır. Alter egoya sahip insanın iki hayatı olduğuna inanılır. Alter egonun anlamına edebi analizlerde rastlarız. Bu analizlerde psikolojik olarak benzer karakterler ya da yazarın düşüncelerini sembolize eden bir kurgusal karakter tasvir edilir. Ayrıca karakterin en yakın arkadaşı olarak da tanımlanabilir. Comic book larda süper kahramanlar ve onların gizli kimlikleri alter ego olarak kabul edilir. Bu filmde karşılaştığımız durum, Superman filminde Clark Kent karakteriyle benzerdir.
Üstinsan kavramı çıkıyor karşımıza. Anlatıcımız Fight Club'da kendi benliğiyle savaşarak en sonunda kendini yener. Böylece bir üst insan seviyesine ulaşır. Bu da bizi Tyler Durden öldüğünde anlatıcının ölmemesinin nedenini açıklar. Anlatıcı artık bir süper insandır.
Üstinsan, Alman düşünür Friedrich Nietzsche'nin gelecekteki insan öngörüsüdür. İnsan evriminin sonraki aşaması olarak düşünür. 1883’te yayımlanan Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı kitabında bahsetmiştir.
Ona göre üstinsan, insanoğlunun amacıdır. İnsan aşılması gereken bir varlıktır. Her varlık kendisinden üstün bir şey yaratmıştır: insanın da kendisini aşması gerekir. Maymun, insanın gözünde ne ise, insan da üstinsanın gözünde o olmalıdır. Dünyanın varlığının amacı üstinsandır. Çünkü insana yakışan güçlü, korkusuz ve acımasız olmaktır. Üstinsan insanlığa yeni değerler, yeni hedefler ve yeni düşünceler getirecektir. Güçlü ve bağımsız insanların egemenliği, hayvan sürüsü gibi şekillenen insanlık için bir ilerleme olanağıdır. Yığın kendini feda ederek, üstinsanı arzulayacaktır.
Üstinsan, Nietzsche’nin son insan adını verdiği pasif ve bıkkın insanın, amaçlar belirleme ve değerler yaratma gücünden yoksun kişinin, tam zıddıdır.
Konformist, Uymacı, uyumlu anlamına gelen sıfat. "Sorgulamadan itaat eden", 'boyun eğen", intibak eden, uyum sağlamış anlamlarına gelir. Filmde insanların rahatlığa alışmasına, düşünmemesine, sorgulamamasına bir eleştiri yapar Chuck Palahniuk. İnsanlar evden işe işten eve bir hayat yaşamaktadırlar. Olayları sorgulamazlar. Duyduklarını benimserler. Kendilerine ait kritik bir düşünceleri yoktur. Fight Club konformizm anlayışına karşı açılan bir savaştır. Benliğinle savaşarak kendini gerçekleştirmeyi amaçlar.
Film hakkında az bilinenler:
- Yönetmen David Fincher, film çekiminde normal miktarının 3 katı miktarda film makarası kullanmıştır. Bu da tam olarak 1500 adet makara filmle eşdeğerdir.
- Film sübliminal mesajlar içermekte gibi yorumlansada, aslında Anlatıcı'nın görüş açısıyla bakıldığında, var olup kaybolan Tyler'un halüsilasyonudur. Filmin 21.dakikasından sonra, Anlatıcı'nın gözüyle bakıldığında artık hiçbir yerde Tyler'ın halüsinasyonu yoktur. Çünkü anlatıcı artık derin bir Şizofreni hastası olmuş, Tyler ile tanışmıştır. Sadece filmin 30-32'inci dakikaları arasında sübliminal mesaj içeren filmlerin nasıl yapıldığına dair izleyicilere uyarı gönderilir.
- Yönetmen David Fincher bir röportajında filmin hemen hemen her sahnesinde en az 1 tane starbucks bardağı olduğunu belirtmiştir.
- Filmin 70 ve 75. dakikaları arası Lou'nun Tyler'ı dövdüğü sahnede Lou Tyler'ın neresine vurursa Anlatıcıda Tyler Durden'la aynı tepkiyi verir.
- Boyu 1.57 cm olan Helena Bonham Carter, 1.83 Edward Norton ve 1.80 cm olan Brad Pitt'e yaklaşabilmek için devasa platform topuklar giymiştir
Nietzsche ve Felsefe – Deleuze
http://www.dmy.info/ustinsan-nedir-nietzsche/
Sinemada Postmodern Arayışlar - Naci İSPİR - Zekeriya KAYA
KOÇAK,Dilek Özhan, SİNEMADA POSTMODERNİZM
BAUDRILLARD, Jean (1998), Simülakrlar ve Simülasyon, Çev. Oğuz Adanır, İzmir: Dokuz Eylül Yayınları .
https://en.wikipedia.org/wiki/Stereotype
https://tr.wikipedia.org/wiki/Dövüş_Kulübü_(film)
https://books.google.com.tr/books?hl=tr&lr=&id=VWNHAQAAQBAJ&oi=fnd&pg=PP1&dq=postmodern+film&ots=gE3G1SapuA&sig=cnyGA5Ya825u938pVRE_iXEyDxE&redir_esc=y#v=onepage&q=postmodern%20film&f=false
http://stereotip.nedir.org
https://en.wikipedia.org/wiki/Postmodernist_film
Irving B. Weiner, Donald K. Freedheim (2003). Handbook of Psychology. John Wiley and Sons.
"Alter Ego". Collins English Dictionary - Complete and Unabridged 10th Edition. William Collins Sons & Co. Ltd. 2009.
Yorumlar
Yorum Gönder